11 Mayıs 2014 Pazar

annem...

en çok sana benziyorum annem,
duruşum bakışım konuşmam sen.
gülüşüm dahi senden çalıntı.
hele ağlayışlarım sessiz sessiz.
tıpkı senin gibi yalnız, kapı ardlarında.
hıçkırıklarını içine gömercesine mağrur,
kimsenin senden haberi yokken
sağnak yağmur gibi düşüyor gözyaşlarım.


en çok sana benziyorum annem.
başkaları mutlu olsun diye kendimi heder edip,
yorulduğumda fark ediyorum zamanın tükendiğini.
en zor zamanımda yapayalnız kalınca sen gibi,
o an idrak ediyorum aslında başkalarının cehennemim olduğunu.


en çok sana benziyorum annem...
henüz bir çocuğum yok
bilmiyorum nasıl bir duygudur annelik.
ama eminim nasıl bir anne olacağımdan.
çünkü ben en çok sana benziyorum annem...


12 Mayıs 2014 / 01:53




http://www.izlesene.com/video/candan-ercetin-annem-sen-uzulme/6946654

17 Şubat 2014 Pazartesi

kural

bataklığın kuralı: çırpındıkça daha çabuk batarsın!

16 Şubat 2014 Pazar

masumiyet

gelen mesaj: "günahı sana yakıştıramıyorum"
cevap : "günah kime yakışıyor?"
 derin bir sessizlik...
ne o attığı mesajın karşılığını biliyor ne de ben sorumun cevabını...



fotoğraf: http://ufukisleker.com/content/pictures2/Siyah-Beyaz/Masumiyet.jpg

8 Şubat 2014 Cumartesi

gün AHH

pamuklara sardım gözyaşlarını.
haykıramadım içimdeki Ahı,
rabbim sana gizli saklı yok.
Koşulsuz sevdim günahı!

07.02.14

Bangladeş'de olsaydık bambaşka olurduk.

Perşembe akşamı erkenden eve gidip dinlenmeyi planlarken telefonum çaldı. arama motorundaki bant kaydında bilgisayara girilen bilgiler okundu:
- sayın avukat kamerce... asayiş büro amirliğinde şüpheli ifadesine katılmak istiyor iseniz biri görevi reddediyorsanız ikiyi mesajı tekrar dinlemek için üçü tuşlayınız.
Bangladeşli Muhammedle yolumu kesiştiren tek "bir" numaraydı. kendimi yorgun hissedip yada başka bir plan yapmayı tercih edip "iki"leyebilirdim. ama kader bizim tanışmamızı istedi ve beni oraya götürdü.

akabinde 3 dosyaya daha görevlendirmem yapıldı. maddi olarak bereketli bir akşamdı. maneviyat olarak ufkuma kattığı çizgilerse bu yazının konusu.
aslında klasik ifade alma işlemi 5 dk da halledilir tutanak imza edilir ve selam verip evine dönersin. lakin bu sefer öyle olmadı. teknik takip telefon dökümleri bunların şüphelilere okunması, şüphelilerin yabancı uyruklu olmaları münasebetiyle tercümanla hukuki yardım almaları derken konu uzadı.

yaptığım ilk görüşmede Muhammed "Selamün aleykum abla" dedi yarım yamalak Türkçesiyle. Aleyküm Selam'dı. o da Müslümandı ve beni gördüğüne mutlu olmuştu. çünkü biz dünyanın farklı iki ucunda doğmuş büyümüş olsak da aynı rabbe iman etmiştik.
olayı ondan dinledim anlamadığım noktaları tercüman çevirdi. herşey basitti: Bangladeş'deki zor şartlardan kurtulmak için başka ülkelere göç etmek zorunda kalmıştı. önce ırak sonra iran ve suriye üzerinden Türkiye'ye gelmişti. Edirne'den Yunanistana geçmek üzere iken yakalanmış ve yeniden İstanbul'a getirilmişti.
aslında bu umut yolculuğu sadece bu uzun yollardan ibaret olsa ne güzeldi. Lakin yolculuk tehlikeli ve meşakkatliydi. yollarda Çakallar türemiş insanları sömürmek için türlü tezgahlar kurmuşlardı.

onların "DALAL" dediği bizim insan taciri diye bildiğimiz, insanlıktan çıkmış bu varlıklar nice insanın hayatını bitirmişti. kimini işkence ile öldürerek, kiminden maddi menfaat elde ederek kiminin varını yoğunu satması için ailesi için tehdit ederek... türlü şeytanlıklar ve akıl almaz yöntemlerle dünyaya hükümran olmuşlardı sanki.

muhammed de onların kurbanlarından biriydi sadece. daha güzel şartlarda yaşayabilmek için dalallara milyon dolarlar vererek ülkesinden ayrılmıştı. yollarda yaşadığı sıkıntılar ve kaldığı ortamlar hayvanların şartlarından bile daha ağırdı. en son türkiye de çalışıp ailesine para göndermek istiyordu. ancak kimi zaman verdiği paralar da ailesine ulaşmıyordu. sesini çıkaramıyordu çünkü ülkeye yasa dışı yollardan girmiş ve kaçak konumundaydı. dalallar en çok bunu kullanıyordu. onlar aslında hiç yoktu. ne bir kayıtları ne bir izinleri ne bir kimlikleri.. kimbilir kaç tanesi ölü bulunmuştu. hatta onlardan biri de kaçırılmış ve fidye isteniyordu. fidye deyince hemen akla bankerlerin bulabileceği büyük paralar gelir. lakin muhammed gibiler için büyük para 1000 TL gibi bir rakamdı.
istenen fidyeyi 15 kişi toplayamadı. ellerinde olan tüm parayı ortaya koyduktan sonra hala eksik vardı. arkadaşları için pazarlık yaptılar ve eksik de olsa sahip oldukları tüm serveti vererek  onun serbest kalmasını sağladılar.

muhammed daha önce izlediğim bir filmin gerçek olduğunu gösterdi bana. ( AMİSTAD) O filmi izlediğimde de tüylerim diken diken olmuştu. muhammed in simsiyah gözlerine ve tenine bakarken de buz kesildi vücudum. insanoğlunun ne kadar vahşi olabileceğini bir kez daha gördüm. hatta benim gördüklerim onların yaşadıklarının yanında devede kulak sayılırdı.
- abla bana işkence ettiler. tırnaklarımı çektiler. bana çok zulmettiler.
derken gözlerine dolan yaşlar simsiyah bir geceyi temizleyen yağmur gibiydi. ruhuma işledi.
- özür dilerim muhammed " dedim içimden sen ve senin gibi Müslüman kardeşlerim zulm altında iken huzurla uyuduğum için saçma sapan şeyleri kendime dert edip üzüldüğüm için gözyaşlarımı üç kuruş şeyler için döktüğüm için özür dilerim...

muhammedin ifadesini almak gece üçe kadar sürdü. sonra taksiye atlayıp evime döndüm. sıcacık evimde yatağıma uzandım. kapıda beni bekleyen anneme sarıldım. yemek yiyip yemediğimi soranım vardı. mutfakta beni bekleyen tencereler vardı. Muhammed  ise nezarethaneye döndü, polislerin ona  verdiği soğuk paketlerdeki yiyeceklere öyle bir sarılmıştı ki içim eridi. battaniyesi var mıydı bilmiyorum ama şundan emindim dalalların elinde olmasındansa başında çatısı olan emin bir yerde "emniyet"teydi...



diğer şüphelilerin ifadesi soruşturma işlemleri derken iki gün daha geçti. polisler ve tercüman diğer avukatla sorguya devam etmişler sabaha kadar.
bugun beni aradılar yine. savcılık aşamasına katılacak mısınız dediler. aslında bir sürü işim vardı ama muhammed i yalnız bırakmak istemiyordum. saat 13 gibi vardım işlem yapılacak yere. ha şimdi ha birazdan derken saatler geçti ikindi ezanı okundu. bekledik bekledik akşam ezanını da duyduk. dünyada en zor şeylerden biri bu çaresiz bekleyiş olsa gerek. nıhayet akşam sekizde mahkemeye çıktık. Muhammed ve diğer arkadaşları yaşadıkları dramı bir kez daha anlattılar. biz kimseye karşı bir kötülük işlemedik. esas eziyet gören zulme maruz kalan bizdik. köpek gibi muamele gördük önümüze ekmek attılar. bizim paralarımızı alarak bizi mal gibi ülkeden ülkeye taşıdılar. hapsettiler tehdit ettiler ailelerimizi arayıp para istediler..

ifade uzadıkça oturduğum koltuğa gömüldüm. şimdi ne olacaktı. ben ne yapacaktım. hakim
- avukat hanım buyrun.
dediğinde ben ne yapabilirdim Muhammed için. onun zulmunun sona ermesi için dilim ne söylemeliydi.. Rabbım adil ve hakim olan sensin. zalimlere fırsat verme. bu masum insanlar için elimden geleni yapmamı nasip et duası ile söz aldım ve gerekli savunmayı yaptım.

diğer ifadeler ve savunmalardan sonra "gereği düşünüldü" :
- isnat edilen suç hakkında delilleri karartma şüphesi olmayan kara yüzlü insanların serbest bırakılmalarına.....

Rabbim çok şükür. o an hissettiğim duygu bütün günün yorgunluğunu aldı. her ne kadar Bengalce bilmesem de Muhammed söylediğim bazı kelimeleri anlamasa da anlamıştı. herşey bitmiş sayılırdı.
- teşekkür ederim abla dedi. ben namaz kılacak ve sana dua edecek...
içimdeki ses:
- asıl ben sana teşekkür ederim siyahi insan! bana insanlığımı hatırlattın uzun bir aradan sonra. beni kendime getirdin. şımarıklığımı ve şükürsüzlüğümüzü yüzüme vurdun. Allah razı olsun.

bu dosya için günlerce çalışan polisler için istenen bir sonuç değildi elbet. lakin mutluluğumu onlardan da gizleyemedim. hatta bir ara kontrolü kaybedip zafer işareti bile yaptım. binanın dışına çıktığım zaman derin bir nefes aldım. ciğerlerime dolan havanın tadını ruhumda hissettim ve gökyüzünde yarım ay olan Kamer' e tebessüm ederek yürüdüm...

olay süresince birlikte çalıştığımız tercümana sordum. neden ülkelerinden kaçmışlar ve zor şartlarda yaşıyorlardı? orada çok daha kötü şeyler de var. insanlar cahil. bozulmuş yemeği "bu bozulmuş" deyip yemeyecek kadar cahil ve zor durumdalar. o kokuşmuş yemeği bile nimet sayıyorlar abla.. sanırım bu soruyu hiç sormamalıydım. muhammed ve diğerleri yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşlardı.

Muhammed in siyah teni ve yaşadığı karanlık olay benim içimde çok başka renklere dokundu. kalbimin bir köşesini aydınlattı. ruhuma bir nefeslik ferah ve bilinç sağladı. eğer Türkiye de değil de Bangladeş de olsaydım benim hayatım da çok başka olurdu.

merak edenler için:

- http://www.hukukcular.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=69:uluslararasi-hukukcular-brlnn-banglade-uluslararasi-sava-suclari-mahkemes-ve-yargilama-sorunlari-raporu&catid=1:son-haberler&Itemid=74

- http://mazlumder.org/webimage/Benglade%C5%9F%202013(1).pdf

5 Şubat 2014 Çarşamba

muamma

dün erkenden kalkıp işe gittim ya bugun öğlene kalmak vacip oldu.
ofise giderken artık ayaklarım geri geri gidiyor. elim kapıya gitmiyor...
sebepsiz bir can sıkıntısı vardı. ofisin lavabosu da tıkandı. giderde sorun var!
sonra anlaşıldı.. filosaf :
- ne zaman gideceksin dedi.
- belli değil dedim.
- ona göre bende plan yapacağım
- peki ! dedim. haber veririm...

bu çark böyle gitmiyor. ! tıkandı.
kaç sefer lavabo açıcı koydum. dehşet dumanlar çıktı ama hala açılmadı. açılmıyor.
bize yol görünüyor...

3 Şubat 2014 Pazartesi

günün hasılatı

dünün hesabını gece uykumda gördüğümden olsa gerek, günün aydınlandığını geç fark ettim. gerçi perdemi aşıp odamı aydınlatan güneş hayet cüretkardı. ulaşmadığı bir nokta kalmamıştı.
- kamer hadi kalk artık. Üsküdar ı bırak amerıkada sabah oldu :) der gibiydi.
bir yandan zır zır ötmeye başlayan telefonlar ve cevap bekleyen müvekkiller ile salondan gelen sesler de uyanmam gerektiğine işaret ediyordu.
teeee Tuzla dan İstanbulun öte ucundan bizim yakaya gelmişti Halam. Evet sabah sabah! halam gelmişti. gerçi vizyona giren film - http://www.sinemalar.com/film/222340/halam-geldi ) yüzünden halam geldi demeye de utanır olduk. yine de kızlara özgü zannedilen birşeyin deşifre olması sosyal bilinç açısından iyi bir şey.

neyse konuya dönersek, Halam anne ve babamla yaptığım kahvaltıdan sonra mesaiye başlamak icap etti. Adliye icra daireleri müvekkiller telefon görüşmeleri derken mesai kotamızı doldurduk. bir dosyamdan tahsilat olması ve diğeri için gün sayıyor olmak da elbette mutlu etti.

Lakin işleri bitirdikten sonra Polatcan ile sohbet etmek onun mekanında yemek yiyip sohbeti çayla demlendirmek en güzeliydi. hani bazen güzel tesadüfler olur ya. yüzünüze tebessüm olup konuverir size düşense sadece o tebessümün hakkı olan şükrü eda etmektir. işte bugün aynen öyle oldu elhamdulıllah. odaya girdiğimde bilgisayar ekranında Kitaro nun videosunu ( http://www.youtube.com/watch?v=PwqkqYHOOTk ) gördüm ve Polatcan onu dinliyordu. birden o notalarla yıllar öncesine üniversite zamanıma gidiverdim.  ne güzel zamanlardı. kamerin kamer olduğu o sanal alemin büyülü atmosferini özlediğimi fark ettim birden...

sonra derin bir sohbet, bilinç den hayatı sorgulamaktan içinde olduğumuz mesleki sorunlardan ve daha nice şeylerden. sohbet ilerledikçe çaylar yenilendi. gelen bardakların buharı ile ortam daha da sıcak bir atmosferle güzelleşti. hasılı bir ağabeyimin deyişi ile, seyehat ettim dostları gördüm sıhhat buldum. sabahkı huysuzluğumdan hayata öfke ile bakan kamerden eser kalmadı. oradan çıkarken yüzümde içten bir tebessüm ve yaşam doldum adeta. Elhamdulillah..

sonra ofis yarınki iş planları yığılan evrakları düzenleme çabası. sonra annemin araması ve "annem kızıyor" düşüncesi ile işleri çantaya doldurup eve varış...

haftasonu gaza gelip saçları kestirmek yetmedi bir de bakım işine giriştim. kuaförün önerdiği yağı süreyim dedim sürmez olaydım. Yılan yağı saçı besler ve sağlıklı uzamasını sağlarmış. aman allahım zaten yılanın soğuk bir hayvan olduğunu bilirdim adeta bende kendımden soğudum. o nasıl ir kokudur. o nasıl derin bir esanstır of aman ya rabbım. kendı kokuma kendım dayanamadım. sonra şampuanla yıkadım yıkadım. sonra jel sonra yüz yıkama jeli derken burnum karıştı tüm kokular birbirine girdi. kişisel bakım alanında yaptığım bu son hezimetten sonra kendimden tiksindim. bir daha mı.. tövbe. en azından uzunnnn bir süre..

bu kokulu halimle bile işe güce devam ettik. paşamla oturup 2014 ocak ayı bütçe değerlendirmesi yaptık. genel olarak iyi bir işletme imişim ama 3 aylık risk dönemım varmış. yanı 4. aya çıkmak için iyi bir birikim yapmam lazım. yoksa SOS vereceğim Allah muhafaza.

maddi manevi değerlendirme yaptıktan sonra ev ahalısının aylardır değişmeyen düğün dernek gündemine geldik. Aynen vizyondaki filmde olan traji komik haller bizde de mevcut. hele bir tane de değil çifte düğün yapıyoruz. Allah mutlu mesut etsın ne diyim. kardeş olarak elimden gelen desteği elbette esirgemeyeceğim...

ve şimdi.. beni bekleyen bir boşanma, bir tespit davası, bir ecri misil bedeli ve bir de menfi tespitle geceye yol alıyorum ki sabah gireceğim duruşmalara hazır olayım.haklı bulunayım....

Ebu Hanife den öğrendiğimiz gibi herşeyin sonunu dua ile bitirelim. Rabbım işlerımızı kolay kılsın. Zorlaştırmasın. amın..