3 Eylül 2012 Pazartesi

Hayat bebekler gibi, bebekler hayat sanki…


Hayat bebekler gibi, bebekler hayat sanki…

Rahim sıfatıyla başlıyor yaşam. Zaman tünelinde 9 ay geriye gidebiliyoruz ancak. Aslında bu 9 ay da sembolik bir rakam. Geçmiş ya da gelecek her şeyiyle bize aşikar değil, çoğu gayba iman.

Var kılındığımız süreç mucizelerle dolu. Bir hücreden başlayan hayat tas tamam olup dünyaya “merhaba” diyor. Öncesinde bize ev olan anne karnı vakti gelince kapıları açıp  “hadi git” diyor. Korku dolu sancılı bir süreç ve göbek bağından kopuş. Esasında hayatın bir kopuşlar zinciri olduğu o an işaret ediliyor. Tabi akledene.

 Hayat bebekler gibi, bebekler hayat sanki…

Önce masumiyet geliyor, herkes hayran hayran bir zıbın içine sığan yaşamı gözlüyor çığlıklar eşliğinde. Sonra yumuk eller selam veriyor bize. “benden zarar gelmez” der gibi. Akabinde mest eden bir süt kokusu. Öyle berrak öyle içe çekilesi ki sarhoş olmamak elde değil. Hayat bizi kendine bağımlı kılıyor adeta. Koklamak istiyorsun bir daha bir daha.

Sonra acziyet vuruluyor gözümüze. Tabiatta yeni doğan her canlı kendi başının çaresine bakabilecekken; büyüyünce “aklı” ile ilahlık taslayacak olan beşer bir başkasına muhtaç kılınıyor.

Hayat bebekler gibi, bebekler hayat sanki…
Bazen öyle kaygısız, dünyadan bihaber uykudayız mışıl mışıl. Bazen de emziği alınan bebekler gibi ağlamaktayız ciyak ciyak.

Sevdiğimiz (anne)den alınan bir yudum süt mutlu olmak için kafiyken bazen hazmetmek kolay olmuyor aldıklarımızı. Yine muhtacız yardıma. Sırtımız okşanmalı ve “gaz”ımız çıkmalı. Sıcak bir elin dokunuşu ile ya da bizim için atan bir kalbe yakınlıkla sesimiz kısılmalı.

Bazen de kötü sonuçlarla yüzleşmek şart. Sessiz sedasız yaptıklarımızın kokusu bile çıkıyor illa ki. Yine kendi başımıza temizlenmek mümkün değil. Biri pis kokumuza rağmen bize yaklaşmalı, el uzatmalı. Altımızı değiştirip bizi temizlemeli. Sonra biz yine pislesek de bu döngü böyle sürüp gitmeli tıpkı hayat gibi. Tıpkı bebeklerin düşüp kalkması gibi.

Hayat bebekler gibi, bebekler hayat sanki…
Bebekler de ilk önce emekler sonra yürümeye yeltenir ve nice acıdan sonra ayakta durmayı öğrenir. Hayata direnen bireyler gibi.

Hayat bebekler gibi, bebekler hayat sanki…
Zamanın acımasızlığı her yerde geçerli akçe. Her şeyin sonunun olduğu bir düzende bebeklik de bitiyor sessizce. Büyüyüveriyor hayat gözümüzün önünde. Ellerimizde kalan henüz eskimemiş bir çift patik ve birkaç siyah beyaz resim sadece. “biz vardık” demek için şahitlik edecek dilsiz nesneler.
Sonra yeniden başka bir bebeğe yönelen gözler. Tıpkı hayat gibi.

4. 8. 12