Kamer olmaktı dileğim. Kayan yıldızlara, gecenin siyah örtüsüne inat; aydınlatmaktı semayı. Olmadı yüreğim, olmadı. Unuttum içimin karanlığını. Geç fark ettim, güneş gibi Rabb aşkıyla yanmadığımı. 2007/kamer
5 Eylül 2012 Çarşamba
3 Eylül 2012 Pazartesi
Hayat bebekler gibi, bebekler hayat sanki…
Hayat bebekler gibi, bebekler
hayat sanki…
Rahim sıfatıyla başlıyor yaşam. Zaman
tünelinde 9 ay geriye gidebiliyoruz ancak. Aslında bu 9 ay da sembolik bir
rakam. Geçmiş ya da gelecek her şeyiyle bize aşikar değil, çoğu gayba iman.
Var kılındığımız süreç
mucizelerle dolu. Bir hücreden başlayan hayat tas tamam olup dünyaya “merhaba”
diyor. Öncesinde bize ev olan anne karnı vakti gelince kapıları açıp “hadi git” diyor. Korku dolu sancılı bir
süreç ve göbek bağından kopuş. Esasında hayatın bir kopuşlar zinciri olduğu o
an işaret ediliyor. Tabi akledene.
Hayat bebekler gibi, bebekler hayat sanki…
Önce masumiyet geliyor, herkes
hayran hayran bir zıbın içine sığan yaşamı gözlüyor çığlıklar eşliğinde. Sonra yumuk
eller selam veriyor bize. “benden zarar gelmez” der gibi. Akabinde mest eden
bir süt kokusu. Öyle berrak öyle içe çekilesi ki sarhoş olmamak elde değil. Hayat
bizi kendine bağımlı kılıyor adeta. Koklamak istiyorsun bir daha bir daha.
Sonra acziyet vuruluyor gözümüze.
Tabiatta yeni doğan her canlı kendi başının çaresine bakabilecekken; büyüyünce “aklı”
ile ilahlık taslayacak olan beşer bir başkasına muhtaç kılınıyor.
Hayat bebekler gibi, bebekler
hayat sanki…
Bazen öyle kaygısız, dünyadan
bihaber uykudayız mışıl mışıl. Bazen de emziği alınan bebekler gibi
ağlamaktayız ciyak ciyak.
Sevdiğimiz (anne)den alınan bir
yudum süt mutlu olmak için kafiyken bazen hazmetmek kolay olmuyor
aldıklarımızı. Yine muhtacız yardıma. Sırtımız okşanmalı ve “gaz”ımız çıkmalı.
Sıcak bir elin dokunuşu ile ya da bizim için atan bir kalbe yakınlıkla sesimiz
kısılmalı.
Bazen de kötü sonuçlarla
yüzleşmek şart. Sessiz sedasız yaptıklarımızın kokusu bile çıkıyor illa ki. Yine
kendi başımıza temizlenmek mümkün değil. Biri pis kokumuza rağmen bize
yaklaşmalı, el uzatmalı. Altımızı değiştirip bizi temizlemeli. Sonra biz yine
pislesek de bu döngü böyle sürüp gitmeli tıpkı hayat gibi. Tıpkı bebeklerin
düşüp kalkması gibi.
Hayat bebekler gibi, bebekler
hayat sanki…
Bebekler de ilk önce emekler
sonra yürümeye yeltenir ve nice acıdan sonra ayakta durmayı öğrenir. Hayata direnen
bireyler gibi.
Hayat bebekler gibi, bebekler
hayat sanki…
Zamanın acımasızlığı her yerde
geçerli akçe. Her şeyin sonunun olduğu bir düzende bebeklik de bitiyor
sessizce. Büyüyüveriyor hayat gözümüzün önünde. Ellerimizde kalan henüz
eskimemiş bir çift patik ve birkaç siyah beyaz resim sadece. “biz vardık” demek
için şahitlik edecek dilsiz nesneler.
Sonra yeniden başka bir bebeğe
yönelen gözler. Tıpkı hayat gibi.
4. 8. 12
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)